2 Aralık 2015 Çarşamba

İlkokul 1.Sınıf Öğrencilerine Ödev Alışkanlığı Kazandırma

1.Sınıfa giden çocuğum çok çabuk sıkılıyor?, Ders yapmak istemiyor? ,Ders yaparken çok zorlanıyor ve ağlıyor? Ne yapmalıyım? 

       Bu dönemde çocuklar yaşları gereği en çok oyun oynamayı seviyorlar. Ama gerek okulda, gerekse evde okula başladıklarından itibaren o kadar çok dersle meşgul ediliyorlar ki bu onları çok sıkıyor. Düşünün okullar açılmadan 1 ay öncesine kadar diledikleri gibi oynayabiliyorlar, istedikleri gibi çizgi film izleyebiliyorlardı. Okullar açıldı ve çocuklar çok daha farklı bir dünyayla tanıştılar. Tabi bazı çocuklar anaokuluna gittikleri için daha kolay adapte olabilirler. Ama inanın onlar bile bocalıyorlar. Anaokulunda bol bol oyun oynuyor, şarkılar söylüyor, resim yapıyorlardı. Yeni bilgilerde öğreniyorlardı tabi ama bu 1. sınıftakinden daha farklıydı. Şimdi ise 1.sınıfa başladılar. Okuma yazma öğrenmeleri gerekiyor. Bu da çok kolay ve çok çabuk olacak bir iş değil. Bu dönemde velilerimiz sabırlı olurlarsa ne yapmaları gerektiğini bilirlerse çok daha kolay atlatılabiliyor. Veliler çocuklarını tabi ki bu dönemde yalnız bırakmayacaklar. Ödevleri, çalışmaları beraber yapacaklar. Ancak bazı velilerimiz çocuğu çalıştırırken ille de öğreneceksin diye çocuğu zorlayabiliyorlar. Ama çocuk her gösterileni hemen öğrenemeyebilir. Ona zaman tanıyın. Bugün beraber çalıştınız ama hala öğrenemedi olsun yarın yine çalıştırırsınız. Yarın yine olmadı olsun öbür gün yine çalışmaya devam. O zaman öğrenene kadar çalıştırmaya devam ama kızmadan, bağırmadan elbet bir gün öğrenecek, demek ki zamanı gelmemiş diyerek...Çocuktaki çok ufak bir ilerlemeyi bile görerek "Aferin bak biraz daha dikkat edersen olacak. Biraz daha çalışırsak başaracaksın." gibi cümlelerle en ufak ilerlemeleri çocuğa göstererek onu heveslendirmek gerekiyor. Yoksa "Hala okuyamıyorsun. Sen hiç okuyamayacaksın." gibi sözler söylersek çocuk başarılı olamayacağını, ne yaparsa yapsın okuyamayacağını düşünür ki bu durumda çalışma isteği tamamen bitebilir. Onu güzel sözlerle ödüllendirmek; kızıp, bağırmaktan çok daha etkili bir yöntemdir. Çocuğun üstüne gereğinden fazla düşerek onu bunaltmak hiç doğru değil. Bu tür bir davranış faydadan çok zarar verir. Çocukların okuma yazmadan soğumalarına neden olur . Çocuklara ders yaparken sıkıldıklarında ara vermek gerekir. Uzun süre ders yaptırmak yanlış bir tutumdur. Kısa kısa aralar vererek çalışma yaptırmak çok daha iyidir. Aralarda da sevdiği, istediği bir şeyler yapmasına izin vermek gerekir. Çocuklara okuma yazma öğretirken oyunlardan da yararlanmak gerekiyor. Oyun şeklinde eğlenceli çalışmalar yaptırılabilir. Çocuklar okulda 6 dersin büyük çoğunluğunda okuma yazma çalışması yapıyorlar . Bir de eve geldiklerinde anneler başlıyor saatlerce ders çalıştırmaya. Çocuklarda sıkılıyorlar tabi ki. Kendinizi bir de onun yerine koyun ve düşünün durumlarını. Okuldan geldikten sonra biraz çocukları serbest bırakmak gerekiyor. Oyun oynamaya ve dinlenmeye yeterli zamanı verdikten sonra çalışmaya başlamalıdır. Ne zaman çalışma yapılacağına önceden çocukla beraber karar verilmelidir. Çocuk neyi ne zaman yapacağını bilmelidir. Bu şekilde çocuğa ders çalışma disiplini de kazandırılmalıdır. Böylece çocuk planlı ve programlı olmayı da öğrenir. Bu ileriki yıllarda da devam ettirilmelidir. Böyle bir tutum okul başarısını olumlu yönde etkileyecektir. Sizde sürekli "Ders çalış. Dersini yap." demek zorunda kalmazsınız. Bu durumda çocuk ne zaman ders çalışacağını bilir.


İlkokul 1. sınıf velileri çocuklarının doğru ders çalışma alışkanlıkları kazanmaları için neler yapmalılar?

İlkokul 1. Sınıf öğrencisinin kurallarla dolu okul ortamına uyum sağlayabilmesi için sorumluluk almayı öğrenmiş olması gerekir. Bunlardan bir tanesi de çalışma alışkanlığıdır. Ödev zamanı bazı aileler için kabusa dönüşmektedir. Çocukla birlikte bir çalışma planı hazırlamanın, okuldan geldikten yatma saatine kadar olan süreyi planlamanın ve bu planı tutarlı ve kararlı bir biçimde uygulamanın faydalı olduğunu düşünmekteyim. Ödev sorumluluğunu ailenin üstlenmemesini gerekiyor. Özgüveninin zedelenmemesine dikkat edilmeli, hala oyun çocukları oldukları unutulmamalıdır.

Çocuğun gelişimi için okul ödevleri ve oyun arasında nasıl bir denge kurulmalıdır?

      Çocuğun, okuldan gelir gelmez derse oturtulması yerine biraz dinlenmesi sağlanmalıdır. Bu zaman dilimi içinde yapacaklarını ve süresini anne-baba planlamalıdır. Plan yapıldıktan sonra, zaman zaman aksamalar olması da beklenmelidir ve çocuğun buna alışması için zaman verilmelidir. Bazen televizyon, arkadaşlar, uzun süreli oyunlar vs. çalışma planını sabote edebilir. Çocuğun, oyun ve ders saatinin ne zaman olduğunu bilmesi gerekir. Bir önceki soruyla da ilişkili olarak, anne-babanın bilmesi gereken ise, ödevin çocuğun sorumluluğu olduğudur.

     Ödev sorumluluğunu üstlenen anne-babaların, hem bu konuda şikayet ettiklerini hem de sorumluluğu bırakmak için çocuğa güvenmediklerini veya daha iyi olsun çabasıyla müdahaleci olduklarını görmekteyiz. Çocuk, sürekli anne-babanın yanında oturmasını istemekte, onlara okutmakta, her aşamada desteğe bağımlı kalmaktadır. Çocuğun, kendi başına çalışma alışkanlığı geliştirmesini ve ödev sorumluluğu almasını geciktirmektedir. Çocuğun çalışma planını uygulayabilmesi için, varsa kendine ait bir odası veya uygun bir odanın bir köşesi verimli çalışma hedeflenerek düzenlenmelidir. Çocuğun çalışma alanında, onun dikkatini dağıtacak oyuncak, bilgisayar, televizyon bulunan bir ortam çalışmanın verimini düşürebilir, onun motivasyonunu da olumsuz olarak etkileyebilir. O yüzden, görüş alanında ilgisini dağıtacak eşyaların bulunmamasında fayda vardır.

Bu dönemde okul sonrası televizyon ve benzeri elektronik oyuncakların ne gibi bir rolü olmalıdır?
    
       Her konuda olduğu gibi, burada da sınırlar olması gerektiğini düşünüyorum. Anne-baba kural koymaktan, sınırlar çizmekten korkmamalıyız. Televizyon ve benzeri elektronik eşyaların kullanımının bir süresi olmalı, tabii bu da ödevler bittikten sonra!



DERS ÇALIŞMA PROGRAMI


      Çocuğun programa uyma isteği duyabilmesi için de, program yapılırken kendisinin de dahil olması ve kararlarda payının bulunması önemli.

      Bu iş için aile toplantısı yapabilirsiniz. Şimdiye dek hiç aile toplantısı yapmamış olabilirsiniz, belki bu size komik bile gelebilir ama sorunları çözebilmenin yolu birlik olmaktan geçer. (Çocuğunuzun ödevini yapmadığı esnada, ona ödev yapması gerektiği ile ilgili öğütler vermek boşuna oluyor. Ayrı, sakin ve sorunsuz bir zaman ayırıp konuşmak daha iyi sonuç verir. )

AİLE TOPLANTISI


     Öğretmen yavaş yavaş ödev vermeye başladığında, eşinizle konuyu konuşup aile toplantısında nelere dikkat etmek gerektiğini önceden belirleyin:

a. Toplantıda, ödev konusunun önemli olduğunu sezdiren ama çocuğu korkutmayan bir konuşma ile giriş yapabilirsiniz. Örneğin: "Biliyorsun öğretmenin evde yapılmak üzere ödevler vermeye başladı. Biz annenle konuştuk, ödevlerin hangi zamanlarda yapılacağı ile ilgili senin fikrini almak istedik. Sen hangi zamanlarda ödev yapmak için daha rahat olacaksan o zamanları belirlemek ister misin?" gibi bir konuşma ile başlayabilirsiniz. Cümlelerinizi "ister misin, ne dersin" gibi cümlelerle bitirirseniz emr-i vaki yapmamış olursunuz, çocuk daha istekli katılır. Mesela çocuk bir şey önerdiğinde "Hmm, şöyle yapalım o zaman" yerine, "hmm şöyle yapmak ister misin o zaman" gibi cümleler kullanın, son sözü çocuk söylesin. Kendiyle ilgili kararı kendi kabul etsin ve sorumluluk duygusu gelişsin.

b. Aile toplantısında kendi fikir ve önerilerinizi çocuğa kabul ettirmek değil, gerçekten çocuğu dinlemek ve onun fikrini önemsemek konusunda eşinizle birlikte samimi olun.. Bizler zaten fikirlerimizi çocuğa kabul ettirmeye çalışma konusunda eksik değiliz, çocukları "duyma/dinleme" konusunda eksiğiz. Çocuklar kendilerine söz verilirse, yetişkinler kadar olgun bir şekilde kendileriyle ilgili kararlar alabilir ve uygulayabilirler.

c.
 Çocuğun size güven duyması ve istekli olması için ilk önce onun sözlerini ve isteklerini dinleyin. Ve kabul edin. Mesela okuldan gelince şu zamana kadar ödev yapmak istemiyorum dediyse, "O zamana kadar dinlenmek istiyorsun" diyin ve çocuğu anladığınızı gösterin.

d.
 Çocuğun söylediklerinde sizin programınıza uymayan noktalar varsa, çocuğun tüm söyledikleri bittikten sonra söyleyin. Senin isteklerinde benim planlarıma uymayan şunlar şunlar var. Örneğin "Akşam yemeğinden önceki telaşlı anımda, senin ödevlerinle ilgilenmek benim için zor olur." gibi. Bunlarla ilgili ne yapabiliriz diye sorabilisiniz.


       Çocuğun ödev programını onun isteğiyle belirledikten sonra, ödev zamanlarıyla ilgili sorumluluğu çocuğa bırakın. Ödevin saatini hatırlatmak, "hadi artık vakit geçiyor" gibi ittirmelerle uğraşmayın. Başlarda unutsa bile bırakın çocuğunuz ödevini kendi düşünmeyi öğrensin. Rahatsız olduğunuz noktalar varsa da, bir sonraki aile toplantısında dile getirebilirsiniz. Örneğin; "Ödev saatini hatırlamadığında sana ben hatırlatmak istemiyorum, bu konuda ne yapabiliriz ya da bir hatırlatıcı işaret belirlemek ister misin" gibi.

ÖDEV YAPILIRKEN
 



     1. sınıf çocuğu en fazla yarım saat dikkatini verebilirmiş ve ödev yapabilirmiş. En fazla yarım saat, herkes için standart bir süre değil bu. Kimisi için 10 dk. kimisi için 15. Çocuğunuz henüz oyun çocuğu. Bunu her zaman özellikle aile toplantısında hatırda bulundurun. Ödev zamanlarını 2-3 parçaya ayırabilirsiniz.

      Çocuğun ödevinde çok fazla aşırı yol gösterici ve yönlendirici olmayın. Yazmakta zorlandığı bir harf için, şöyle yap elini böyle kaldır kalemi böyle tut gibi emirler yağdırmayın. Bu gibi emirler ödevi çocuk için eğlenceli olmaktan çıkarır ve başaramıyorum duygusu verir. Çocuk tekrar tekrar yazarak öğrenir. Harfi bir kere gösterin. Eğlenceli hale getirmek için harfi bir hayvana benzetebilir, ya da oyun gibiymiş gibi gösterebilirsiniz. Gerisini çocuğa bırakın.

ÇOCUK ÖDEV YAPARKEN AİLE NE YAPAR


      Çocukların ödev yapmak istememesinin en büyük nedeni, çocuk ödev yaparken ailenin çay içmek, TV izlemek, bilgisayar oyunu oynamak gibi çocuğa daha cazip gelen eğlencelerle meşgul olmasıymış. Çocuğa empati yapmak gerekli. Bizim bitirmemiz gereken sıkıcı bir iş varken, hane halkı keyfinde gülmesinde durumuna katlanmak gerçekten sinir bozucu.

      Yani çocuğun ders yaptığı dilimde, ev halkı da bir şeyler okuma gibi şeylerle meşgul olur. Kitap dergi okuyabilir, gazete karıştırabilirsiniz. Hatta gazetede bulmaca çözebilirsiniz. Önemli olan ekranı olan TV ve bilgisayar gibi elektrikli aletlerle değil de, kağıtla muhatap olmanız. Bu uygulamanın çok faydası görülebilir. Sadece akşamları okumak için ilgi alanınızla ilgili bir dergiye abone olabilirsiniz. Dizi saatine denk geliyorsa bile, dizilerinizi sonradan internetten izleseniz de olur.





23 Kasım 2015 Pazartesi

Obsesif Kompulsif Bozukluk - (SAPLANTI-ZORLANTI BOZUKLUĞU)

OBSESİF-KOMPULSİF BOZUKLUK (SAPLANTI-ZORLANTI BOZUKLUĞU)

       Söz konusu çocuklar olunca birçok sorunun onlarda görülmeyeceği düşünülmektedir. Oysa bilimsel adı obsesif-kompulsif olan bu rahatsızlık çocukluktan yetişkinliğe kadar her insanda görülebilmektedir. Kaygı bozuklukları alt kategorisinde yer alan obsesyon ve kompulsiyon semptomlarını içeren ruhsal bir bozukluktur. Obsesyonlar tekrarlı, ısrarcı, istemsiz gelen düşünce, imge ve dürtülerdir. Kirlilik, hastalık bulaşacağı düşüncesi, kötü bir şey olacak düşüncesi, birinin öleceği veya hastalanacağı korkusu, simetri, cinsel içerikli düşünceler, anlatma, sorma onaylatma ihtiyacı buna örnek gösterilebilir. Kompulsiyonlar ise obsesyonlara tepki olarak ya da katı bir biçimde uygulanması gereken kurallarına göre yapmaktan kendini alıkoyamadığı yineleyici davranışlar(Örn: El yıkama, düzene koyma, kontrol etme) ya da zihinsel eylemler(Örn: Dua etme, sayı sayma, birtakım sözcükleri sessizce söyleyip durma). Davranışlar, zihinsel eylemler, sıkıntıdan kurtulmaya veya var olan sıkıntıyı azaltmaya, korku yaratan olay-durumdan korunmaya yönelik olup çok aşırı bir düzeydedir.
     Çocuklarda da aynı yetişkinlerde olduğu gibi kriterler aynıdır fakat çocuklar obsesyon ve kompulsiyonların aşırı ve anlamasız olduğunun farkında olmayabilirler. Yapılan araştırmalara göre çocukluk çağında OKB'nin ortalama başlangıç yaşı 7- 12‟dir.


         Sınıfınızda, uzun saatler süren ve üretken olmayan bir biçimde ödev yapan, yazdıklarını sürekli silip yeniden yazan kelimelere, harflere, ayrıntılara takılmadan ödevlerini bitirmekte güçlük çeken, ellerini yıkarken bol su ve sabun tüketen, tuvalet kağıdını bol kullanan, yıkanmaktan kızarmış elleri olan, istemsiz yinelenen aşırı korku ve saplantılı düşünceler yaşayan, odalarına başkalarının girmesi ve eşyasını ellemeyi tolere edemeyen, bazı aktivitelerden kaçınmayı seçen öğrenciniz varsa hemen aileyle görüşmeniz gerekmektedir. Bazı durumlarda aile çocuğundaki bu yineleyen takıntılı davranış ve düşünceleri fark etmeyebilir. Hatta aileler çocuklarını çok titiz, ayrıntıcı, düzenli, temiz olarak nitelendirilebilir ya da bu ısrarlı ve aşırıya kaçan düşünce ve korkuları yüzünden fazla tepki gösterip paniğe kapılabilirler. Bu bozukluk aile çatışmaları, sosyal çekilme ve okul başarısızlığına yol açabilir ve tedavi edilmesi gerekir. Bu durumda çocuk hakkında yargıya varmadan önce aileyi psikiyatriste yönlendirin.

22 Kasım 2015 Pazar

Evden Kaçma Davranışı Sebepleri ve Çözümleri

EVDEN KAÇMA

    Bebeklikten itibaren insanlardaki birincil duygusal ihtiyaç GÜVEN duygusudur. Bunun sağlandığı yer de ev ortamıdır. Eğer evde bu güven duygusu yıkılmışsa benlikler, istekler, arzular ortaya çıkar ve bağımsızlık duyguları çatışır. Sınırlar ortadan kaybolur, sınırların zorlandığı durumda ev, aile ortamı bağlanılan liman olmaktan çıkar ve birey isteklerini arzularını başka bir yerde aramaya başlar.

    Evden kaçma, daha çok bireysel nedenlere dayalı olarak ortaya çıkar ancak etkileri ve işleyiş süreci sosyolojik bir durumdur. Evden kaçan bireylerin büyük çoğunluğu gençlerdir. Peki neden risk grubu oluyor gençler? Çünkü gençler gerek ailesiyle gerek çevresiyle olan iletişimlerinde en çok çatışma yaşayan gruptur. Gençlerin çatışmalarla baş etme mekanizmaları zayıftır. Evden kaçan çocuk/genç yaşadığı sorunlar ile sağlıklı bir şekilde başa çıkamamıştır, evden kaçtığında ne tür zorluklarla karşılaşacağını tahmin edemez. Evden kaçmanın çözüm olmadığını bilemez. Genellikle evden kaçan birini tanıyordur veya sokakta yaşamak ile ilgili bir takım gerçek dışı hayalleri vardır.

    Kişi, yaşadığı çatışmalar sonucu ortaya çıkan gerilim ve kaygılardan kaçmak isteyecektir. Eğer çatışmalar aile içinde yaşanıyorsa bu sefer evden kaçma eğilimi gösterecektir. Evden kaçmanın birçok nedeni vardır. Popüler kültürün etkisi, bazı psikiyatrik hastalıkların etkileri, madde kullanımı(maddeye ulaşabilmek salt evden kaçma nedeni olabilmekte),dağılmış ailelerin çocuklarında otorite - figür eksikliği, okul başarısızlığı, anne-baba tarafından ihmal edilme ya da reddedilme, anne baba olmanın sorumluluğunu yerine getirmeme gibi nedenlerden kaynaklanır. Evden kaçan çocukların çoğu sosyo-ekonomik seviyesi düşük mutsuz ailelerden gelmektedir.

    Tüm bunlara baktığımızda güçsüz, savunmaları zayıf ve istismara açık bireyler ortaya çıkmaktadır. Genelde bu tür çocuk ve gençlerin suça eğilimleri de yüksektir. Suça eğilimde evden kaçma davranışı arasında sıkı bir ilişki vardır. Yapılan araştırmalarda suç işleyen çocukların geçmişinde evden kaçma hikayeleri saptanmıştır. Yine geçmiş yıllarda Türkiye genelinde yapılan araştırma sonucunda 7 -14 yaş arası çocuk ve gençlerde evden kaçma girişimi %22 olarak saptanmıştır.
    
     Evden kaçma aile tutumlarıyla birebir ilişkilidir. Bu nedenle çocuğun evden kaçmaması için aile; Çocuğunu koşulsuz bir şekilde kabul edip sevmelidir. Huzurlu ve güvenli bir ev ortamı sağlamalıdır. Ondan yapamayacağı şeyler istememelidir, yüksek beklentilerde bulunmamalıdır. Psikolojik ya da fiziksel şiddet asla uygulamamalıdır. Çocuğu bir birey olarak kabul edip yargılamadan, suçlamadan dinlemeye ve anlamaya çalışmalıdır, bu yaklaşım onun aileye olan bağlılığını arttırır. Zararlı alışkanlıklar ve madde kullanımı konusunda çocuklar ve gençler bilgilendirilmelidir.
     
      Sınıfınızda evden kaçan öğrenciniz varsa yukarıdaki bilgiler ışığında aileye rehberlik edin daha profesyonel yardım için ise aileyi varsa okul rehber öğretmenine yoksa il/ilçenizde Rehberlik ve Araştırma Merkezine ya da psikolog /psikiyatriste yönlendirebilirsiniz.

21 Kasım 2015 Cumartesi

Dikkati Güçlendirme Egzersizleri


ZİHİNSEL DİKKAT VE PSİKOMOTOR BECERİLERİ GELİŞTİRİCİ
OYUNLAR

             Satranç, Dama. Su Doku, Solo Test: Bu tür oyunlar zihinsel süreçlerin gelişimine önemli katkılar sağlar; beyni dinç ve sağlıklı kılar, zihni dinlendirir, üretici düşünceyi geliştirir. Stratejiyi, ön görü yeteneğini, olasılıklı düşünmeyi, olayları farklı pencereden değerlendirmeyi sağlar. Başta yapılan hatanın sonradan ne gibi sonuçları meydana getireceğini gösterdiği için sebep-sonuç ilişkisi kurabilme yeteneğini geliştirir.

             Bilardo, Bowling, Dart, Misket, Beş Taş, Masa ve Kort Tenisi: Bu oyunlar, çocuğun vücut koordinasyonunun gelişmesine katkı sağlar. Bu oyunlar, çocukların nesne, araç-gereç kullanımını, ince motor, kaba motor ve el-göz koordinasyonunu geliştirmede yararlıdır. Geometrik algılama, açı belirleme, hız, mesafe hesaplama ile ilgilidir.

             Sek Sek(Çizgi Oyunu): Çocuğun bedenini kontrol edebilmesini, bedenini istediği gibi kullanabilmeyi öğrenmesini ve kaba motor gelişimini sağlar. Çocukta sakarlık varsa, sakarlıktan kurtulmasın yardımcı olur.

             Tangram, Yapboz, Lego: Görsel, uzamsal yeteneğin gelişmesini ve ince kas gelişimini sağlar. Bir nesneyi farklı amaçlar doğrultusunda kullanabilmeyi sağlayarak, görsel ve uzamsal dikkati, geometrik algılama yeteneğini ve parça-bütün algısını geliştirir. Tümevarım ve tümdengelim metodunu öğretir.

             Uçurtma: Çocuk, uçurtma ile geniş bir alanı dikkatli bir şekilde kullanabilmeyi, çevreye uygun davranabilmeyi öğrenir. Uçurtma uçurmak çocuğun ince motor, kaba motor ve el-göz koordinasyonunun gelişimine katkıda bulunur. Çocuğun kendi uçurtmasını kendisinin yapması oldukça yararlıdır. Böylelikle çocukta el becerileri ve üreticilik yeteneği gelişir.


             Balonla oynama: Şişirilmiş balonu birbirine atarak yere düşürmemeye çalışırlar. Çocukta konsantrasyonu artıracaktır. 


GÖRSEL DİKKATLE İLGİLİ OYUNLAR

             Dikkat Kitapları: Çocuğun öğrenme becerisi ve dikkatini geliştirmek için hazırlanan kitaplardır. Bu kitaplar çocuğun yaşına ve gelişim seviyesine göre seçilmelidir.

             Labirent Oyunları: Kâğıt üzerine çizilmiş labirentin bir girişi ve birçok çıkışı vardır. Amaç girişten yolu takip ederek en az hata ile doğru çıkışı bulmaktır. Bu oyunun aşamalı olarak kolaydan zora doğru seviyeleri vardır.

             Fark Bulma: Bu konuda daha önceden hazırlanmış çalışmalardan yararlanılabilir.
Fark bulma egzersizleri, ayrıntıları çabuk fark etmeyi ve bulmayı, dikkati dar alanlarda iyi kullanabilmeyi sağlar.Birbirine benzeyen ama aralarında küçük farklılıklar bulunan iki resim gösterilir. Bunların arasındaki farkları çocuğun bulması istenir.
Kamuflaj Resimler: Büyük bir resim içerisine gizlenmiş birçok resimden oluşur. Gizlenen bu resimleri bulmak gerekir.

             Harita Oyunları: Haritadan ülke, şehir, ilçe, kasaba, köy bulma ile ilgili oyunlardır. Oyunun hangi coğrafyada ve hangi özellikle ilgili oynanacağına karar verilir. Belirli bir süre içinde rakipler soruları cevapladıkça oyuna devam ederler.

             Resim Kopya Çalışması: Bakarak bir nesnenin resmini kopya etmektir. Resmin aynısını yapmaya çalışmaktır.

             Resmi Hafızada Tutup Çizme Çalışması: Bir resmi, görüntü karesini, nesneyi, pozisyonu belirli bir süre gözlemledikten sonra ayrıntılı bir şekilde hafızadan çizmeye çalışmaktır.

             Resmi Hatırlatma: Çocuğa bir dakika boyunca bir resim gösterilir. Daha sonra resim kapatılır ve o resimle ilgili sorular sorulur.

             Ayrıntı Görme Oyunu: Bu oyunu oynamak için çocukla beraber çevrenin iyi görüldüğü bakış açısı geniş, yüksek bir yere veya tepeye çıkmak gerekir. Oyun evde oynanacaksa cama veya balkona çıkmak yeterlidir. Baktığınız yerden çocuğa, Ben bir minare görüyorum. Sen de görüyor musun? Benim gördüğüm yeşil arabayı sen de görüyor musun? gibi sorular sorulur. Çocuktan bu soruların cevabını bulması istenir. Çocuk bulamazsa ipucu verilir. Sonra soru sırası çocuğa geçer. Çocuk da sorar ve oyun bu şekilde devam eder.

             Adres Öğrenebilme, Gidilen Yolu Öğrenme Oyunu: Araba ile ailece bir yere giderken, çocuğunuz gideceğiniz yerin yolunun bilmiyorsa bu oyunu oynayabilirsiniz. Yola çıkarken; Haydi bakalım seninle bir oyun oynayacağız; bu oyun yol bulma oyunudur. Giderken dikkat et ve yolu öğrenmeye çalış. Bakalım dönüşte yolu sen bulup, tarif edebilecek misin? denir. Yolun etrafındaki binaların, nesnelerin giderkenki görünüşü ile dönüşteki görünüşü farklıdır. O yüzden başta bunu çocuğa belirtmek gerekir.

  



İŞİTSEL DİKKAT VE HAFIZA OYUNLARI

             Hikâye, Fıkra, Masal: Çocuk okumayı biliyorsa kendisi, bilmiyorsa ebeveynleri çocuğa hikâye, masal veya fıkra okuyabilir. Bu aktivitede çocuktan, dinlediğini aklında tutması ve aklında tuttuğu hikâyeyi karşısındakine anlatması istenir.Çocuğa kısa bir okuma parçası verilir. Beş dakika okuduktan sonra okuduğu yerleri anlatması istenir. Bu oyun aynı zamanda çocuğun kısa süreli hafızasını geliştirir.

             Güzel Sözler, Vecizeler, Atasözleri, Deyimler: Dikkat çalışmasında kullanmak için güzel sözler, vecizeler, atasözleri ve deyimler hazırlanmalıdır. Hazırlanan sözlerin başarıyı ve motivasyonu artırıcı sözlerden seçilmesi daha yararlı olur. Çocuğa hazırlanan sözleri aklında tutması için tekrar etmesi söylenir. Sonra çocuktan yine tekrar etmesi istenir. İlk başta kısa ve kolay sözlerle başlanmalıdır.

             Tekerlemeler: İşitsel dikkat çalışmak amacıyla önceden tekerlemeler belirlenir ve hazırlanır. Tekerlemeyi bir kişi çocuğa okur veya söyler, çocuk da bu tekerlemeleri doğru tekrar etmeye çalışır. Çalışmaya önce kısa ve kolay tekerlemelerden başlanır.

             Telefon Numarası: Ailedeki kişilerin, akrabaların numaraları veya başka telefon numaraları çocuğa söylenir ve çocuktan bu numaraları hafızasında tutarak tekrar etmesi istenir. Çocuğa karışık rakamlar söylenir ve yine tekrar etmesi istenir.

             Hafıza Kartları: Hafıza jimnastiği yapmak için kartlar hazırlanır. Bu kartlarda kelimeler yazılıdır. Kartlardaki kelimeler çocuğa okunur ya da çocuk kelimeleri karttan okur. Kelimeler okunduktan sonra kartlar kapatılır. Çocuktan bu kelimeleri kartlara bakmadan hafızasından tekrar etmesi ya da bir kâğıda yazması istenir.

             Garsonculuk ve Terzicilik oyunu: Bu oyun birçok ortamda kolayca oynanabilir.
Garsonculuk ayrı, terzicilik ayrı oyunlardır. İki, üç, dört ya da daha fazla kişilerin garsona ve terziye sipariş ettiği, yemekleri, kıyafetleri akılda tutmaya çalışmaktır.

             İsim, Bitki Hayvan Oyunu: Oynanması kolaydır. Materyal kullanmadan her ortamda oynanabilir. Bu oyunun birçok şekli vardır. Oyunun kuralları başta belirlenir ve sınırları çizilir. Hızlı ve doğru düşünebilmeyi geliştirir.

             Son Harften Kelime Bulma: Söylenen her kelimenin son harfini kullanarak yeni bir kelime söylenir. Bu şekilde oyun devam eder.

             Kelime merdiveni:  Bir konu başlığı seçilir. Ör: Orman. 1. Kişi konu ile ilgili bir kelime söyler ( ağaç ) 2. Kişi önce aynı kelimeyi sonra kendi ekleyeceği kelimeyi söyler ( ağaç- yeşil) Sırası gelen, her defasında söylenmiş olan sözcükleri söyleyip yani sözcüğü ekler. Oyun böyle devam eder.
             Dokunsal Oyunlar: Çocuğa gözleri kapalı bir şekilde, eli, kolu, ayağı, omuz vb.organları ile nesneleri, dokunarak tanıması çalışmasıdır. Bunlar, kıyafet, meyve, sebze gibi her türlü nesne olabilir. Bu da çocukta dokunsal algıyı geliştirir.

             Koku ile İlgili Oyunlar: Çocuğun gözü kapatılır. Yemekleri, baharatları, parfümleri, meyveleri, çiçekleri, nesneleri koklayarak tanıyabilme ile ilgili oyunlardır.

        Tat Alma il İlgili Oyunlar: Çocuğun gözleri kapatılır. Çocuğa gözleri kapalı bir şekilde yemekler, meyveler, tatlılar, kuruyemişler, pastalar tattırılır. Çocuktan besinleri görmeden tadarak tanıması istenir

17 Kasım 2015 Salı

Akıcı Konuşma Bozukluğu (KEKEMELİK) - Öğrencim için ne yapabilirim?



   Psikiyatrik tanı kriterlerine göre; aşağıdakilerden birinin ya da birden fazlasının sık ortaya çıkması, konuşmanın olağan akıcılığında ve zamanlama örüntüsünde bozukluk olması durumudur. (DSM-IV)
1) Ses ve hece yinelemeleri
2) Sesleri uzatma
3) Ünlemlemeler
4) Sözcüklerin parçalanması (Örn: Bir sözcük içinde ara vermeler)
5) Duyulabilir ya da sessiz bloklar (Konuşma sırasında doldurulan ya da doldurulamayan ara vermeler)
6) Dolambaçlı yoldan konuşma (Söylenmesi sorunlu sözcüklerden kaçınmak için bu sözcüklerin yerine başka sözcükleri kullanma)
7) Sözcükleri aşırı bir fiziksel gerginlikle söyleme
8) Tek heceli sözcük yinelemeleri (Örn: Be-Be-Be-Be-Ben onu gördüm)
Çocuklarda kekemelik, eğer fiziksel bir bozukluk söz konusu değilse psikolojik kökenlidir.
Konuşma akıcılığı bozukluğu olan kekemelik okul başarısını, mesleki başarıyı ya da toplumsal iletişimi bozmaktadır. Bozukluğun şiddeti kişinin içinde bulunduğu duruma göre değişir. Stresin ve kaygının yoğun olduğu durumlarda artar. Çoğunlukla 2- 6 yaşlarında başlar,
Okul öncesi çocuklarda geçici bir kekemelik görülebilir. Çocuk konuşurken duraklar, ses ve kelime tekrarları yapar, ama kendisi bunun farkında değildir. Küçük çocuklar dili öğrenirken bu tür konuşma sorunları yaşayabilirler bu doğal bir süreçtir. Bu durum hemen kekemelik olarak nitelendirilmemelidir. Baskıda bulunulmazsa, çocuğun dikkati konuşması üzerine çekilmezse kendiliğinden düzelebilir.
Kekemeliği ortaya çıkaran nedenlerden bazıları; Çocuğun yaşadığı psikolojik sıkıntılar, hatalı anne-baba tutumları, kalıtımsal nedenler, yapısal bozukluklardır. Kekemelik, öğrenilen ya da bir direniş gibi savunma amaçlı yapılan davranış olarak da sergilenebilir.
Eğer;
Öğrencinizin konuşması ile ilgili kaygı yaşıyorsanız, Konuşmanın akıcılığı ciddi bir şekilde bozuksa, Konuşma ile ilgili kaslarda artan bir gerginlik dikkatinizi çekiyorsa,
zaman kaybetmeden öğrencinizi dil ve konuşma uzmanına yönlendirin. Odyologlar, çocuk gelişimi ve eğitimcileri, özel eğitim öğretmenleri, psikiyatristler, psikologlar ve nörologlardan destek alınabilir. Kekemeliğin erken fark edilmesiyle bu güçlüğün önüne geçmek mümkündür. Başvurabileceğiniz kurumlardan biri de ilinizdeki veya ilçenizdeki Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Rehberlik ve Araştırma Merkezleridir. Bu merkezler, size öğrencinizin eğitimi ve yapabilecekleriniz hakkında bilgi verip, gerekli yönlendirmeyi yapacaklardır.



NELER YAPILABİLİR?

       Kekeleme davranışı gösteren öğrencinin duygusal ve sosyal açıdan sağlıklı gelişmesi tedavinin iyi sonuç vermesi ve öğrencinin akademik açıdan başarılı olabilmesi için anne, baba, sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, özel eğitim öğretmeni ve okul yönetiminin işbirliği içinde çalışmaları gerekmektedir. Kekeme öğrencinizi sınıf arkadaşlarıyla aynı sorumlulukları taşıması gerekir. Örneğin; Öğrenciniz kekeme diye tahtaya kaldırmama ya da diğer arkadaşları tahtaya kalkıp bir şeyler anlatıyorken kekeme öğrencinizi yanınıza çağırıp ayrı anlattırmanız, sınıf içinde söz hakkı tanımamanız öğrencinizin ruh sağlığını olumsuz etkileyebilir. Unutmayın, öğrencinizin konuşma sorumluluklarından kaçmasına izin vermeniz ya da sınıf içersinde küçük düşmemesi için sorumluluk almasına fırsat tanımamanız yetersizlik duygularını pekiştirecektir. Öğrenciniz sınıf önünde sunu, konuşma yapma kaygısı taşıyorsa onu kabul ettiğinizi gösteren bir konuşma yapın ve onu cesaretlendirin. Gerçekten katılmak istemiyorsa ısrar etmeyin. Bu durumla başa çıkmaya hazır olmayabilir. Olumsuz bir deneyim, utanmasına, özgüveninin sarsılmasına ve sorumluluktan kaçmasına neden olabilir. Kekeme öğrencinizin sınıf içinde söz alma sırasının kendisine gelmesini beklemesi gerginliğini artırabilir. Bekleme süresi ne kadar artarsa gerginliği ve sıkıntısı da o ölçüde artacaktır. Öğrencilerin sırasıyla konuşmalarını gerektiren etkinliklerde kekeme öğrencilere öncelik verilmelidir. Ayrıca öğrencileri belli sıra izlemeden de söz almalarını sağlayabilirsiniz. Arkadaşları alay ediyorsa sınıfta „bireysel farklılığa hoşgörüyle yaklaşma‟ konusunda birtakım etkinlikler düzenleyebilir böylece öğrencilerin her birinin kendine özgü güçlü ve güçsüz yanları olduğu ve hiç kimsenin kusursuz olmadığı gerçeğini fark etmelerini sağlayabilirsiniz. Tüm bu etkinliklerden sonra hala alay eden öğrencileriniz varsa bunlarla bireysel olarak konuşabilirsiniz. Bu konuda varsa rehber öğretmenden de yardım alabilirsiniz. Sınıfta kekemeliğin kontrolü ile ilgili güçlükler yaşayabilirsiniz ancak sınıfa daha etkin katılımını sağlamak ve çocuğa destek olmak açısından yapabileceğiniz pek çok şey vardır. Bunlar kısaca; Öğrencinizi kekeme diye damgalamayın, bu konuda konuşmak istiyorsa onunla konuşun, onu kabul ettiğinizi hissettirin. Öğrencinizin konuşması üzerine aşırı titizlik göstermeyin. Onu sakin bir şekilde dinleyin. Onunla konuşurken kullandığınız ses tonunuza dikkat edin, bazen kelimelerle ifade etmediğimiz duyguları ses tonumuz ele verir. Konuşmasını durdurup tekrar başlamasını istemeyin. Öğrenciniz konuşurken onun dudak hareketlerine değil, gözlerinin içine bakın. Öğrencinizden yapamayacağı şeyler beklemeyin. Öğrenci konuşmak istemezse kesinlikle zorlanmamalıdır. Konuşurken çocuğun sözü kesilmemeli, sabırsız davranışlar gösterilmemelidir. Yarım kalan cümleleri tamamlanmamalıdır. Cevabı uzun olan sorular sormak öğrencinin kaygısını arttıracağından, kısa ve net cevaplı sorular sormak daha faydalı olacaktır. „‟Yavaş ol, rahatla, konuşmadan önce derin bir nefes al, konuşmadan önce düşün‟‟ gibi önerilerden uzak durun. Bu uyarılar onun dikkatini konuşması üzerine toplamasına neden olacağından yapıcı değildir, kaygıyı artırabilir. Okul içinde folklor, bando çalışmaları, koro çalışmaları gibi etkinliklere teşvik edilmesi kendini ifade edebilmesi adına önemlidir.
        Okulda ve sınıfta sergilenen olumlu yaklaşım biçimlerinin evde de hayata geçirilmesi için aileyle işbirliği yapın. Konuyla ilgili varsa okul rehber öğretmeninden yardım isteyebilirsiniz. Yoksa il/ilçenizdeki Rehberlik Araştırma Merkezine başvurabilirsiniz.

11 Kasım 2015 Çarşamba

Kardeş Kıskançlığı - Öğrencim için ne yapabilirim?


KARDEŞ KISKANÇLIĞI

      Kıskançlık, hayatın her alanında yaşanılan bir duygudur. Ancak çocuklukta biraz daha yoğun yaşanabilir. Bu duyguyla ilk tanışma 2 yaş civarındadır.
     Çocuk, aileye yeni bir üye (kardeş) katılıncaya kadar ailedeki ilginin, sevginin odağı halindedir ve bu durumdan son derece memnundur ama yine de çocuk, her zaman anne ve babalarından bir kardeşi olmasını ister. Hayallerinde kendisi ile oynayacak, arkadaşlık edecek kendisi gibi bir çocuk canlandırmaktadır. Fakat aileye yeni katılan bu üye ile çocuk bu durumun pek de hayalinde canlandırdığı gibi olmadığını çok geçmeden fark etmektedir. Kardeşin dünyaya gelişi çocuk tarafından trajedi gibi algılanır. Evde tek başına hüküm süren bir kral konumundayken hiç beklenmedik bir zamanda, krallığına ortak olan ve yaşamını alt üst eden bir kardeş çıkagelir. Doğal olarak ona gösterdikleri ilgiyi, sevgiyi kardeşiyle paylaşmak zorundadır. Bu paylaşımı azalma olarak algılar ve beni artık sevmiyorlar onu daha çok seviyorlar diye küçük dünyasında bu durumu içselleştirir. Hatta kardeşini annesinin-babasının eskiden ona duyduğu sevgi ve ilgisini çalan biri olarak görebilir. Çocuk için kendi benliği, ailedeki konumu, güvenliği, yaşama alanı gibi konularda tehlike çanları çalmaya başlar. Kardeş kıskançlığı yaşayan çocuklar, anne-babalarından daha çok ilgi, sevgi, şefkat kazanmak için bir yarışa girerler. Kıskançlığın temelinde, o ana kadar çocuğa gösterilen ilginin yeni doğan kardeşe yöneltilmesinden meydana gelen rahatsızlık yatar.
      Kıskançlık duygusuyla hareket eden çocuklar farklı davranışlar gösterirler. Küçük çocuklarda yeni doğan kardeşi kıskanma, kimi zaman yaşamı etkileyecek uyum ve davranış bozukluğuna neden olabilecek derecede yoğun yaşanabilir. Örneğin altını ıslatma, bebek gibi konuşma, parmak emme, emzik emme, annesiyle yatmak isteme vb. Çocuklar bu davranışlarla ilgi, dikkat çekmek isterler. Bu şekilde kardeşi gibi sevileceğini düşünürler. Bunun yanı sıra evden ayrılmamak için okula gitmeyi reddetmeyle birlikte baş ağrısı, mide bulantısı gibi psikosomatik belirtiler ile huzursuzluk, isteksizlik belirtileri sık sık gözlenebilir. Anne - babaya sık sık onu sevip sevmediklerini sorma ve sevgilerinden bir türlü emin olamama durumu yaşanabilir. Aniden sinirlenip, huzursuz olabilirler. Bazı çocuklar kardeşine vurma, onun oyuncağını kırma gibi davranışlar gösterirken, bazıları da bu duygularını bastırır ve aşırı sevgi gösterirler. Bu davranışın altında çoğu zaman ebeveynlerin sevgisini kaybetme korkusu yatar. Bütün bunlar aslında geliştirdikleri savunma mekanizmalarıdır. Tehlike olarak algıladıkları şeye karşı var olma mücadelesidir. Bu şekilde davranarak içinde bulundukları çatışmaya karşı mücadele ederler. Aslında tüm bunlar oldukça doğaldır.
     Kıskançlık insani bir duygudur ve hepimizin zaman zaman yaşadığı duygulardan biridir. Kıskançlık sevilen kişinin başkasıyla paylaşılmasına katlanamamak olduğuna göre, sevginin bulunduğu her yere girer. Bu durumu anormalleştiren, anne ve babaları zor durumda bırakan yaşadıkları kıskançlığın yoğunluğu ve ne boyutta yaşandığıdır. Önemli olan burada her konuda olduğu gibi anne-baba tutumlarıdır. Kardeş kıskançlığının önlenebilmesi için, hamilelik döneminden başlanarak, çocukları kardeş olgusuna hazırlamak gerekir. Kardeşi doğmadan önce ona anlayabileceği bir dilde aileye yeni bir üyenin geleceği, evdeki ortamın her zamankinden daha heyecanlı ve karışık olabileceği, örneğin eve sık sık misafirlerin gelip gideceği, annenin hem yorgun olacağı hem de bebekle daha çok vakit geçirmek zorunda kalacağı, çünkü küçük bir bebeğin gereksinimleri olduğu ve aynı şeylerin o doğduğunda da yaşandığı ve her şeyin zamanla tekrar düzene gireceği anlatılabilir. Böylece çocuk psikolojik olarak daha hazırlıklı olacaktır. Bunları anlatmak için son ana kadar beklenmemelidir. Kardeş kıskançlığı, eğer zamanında önlem alınmaz ve uygun anne-baba tutumları sergilenmezse yaşam boyu sürebilir hatta başka ruhsal sorunların oluşmasına sebebiyet verebilir. (Örn; Alt ıslatma, bağlanma bozuklukları, depresif davranışlar, özgüven eksikliği, kendini bir yere ait hissedememe, saldırganlık vb.)

NELER YAPILABİLİR?

      Anne ve baba çocuğa “Kardeşin doğdu ama senin dünyanda değişen bir şey yok, sana olan sevgimizde bir azalma yok‟‟ mesajını sadece sözcüklerle değil davranışlarla da iletmelidir. Bu da ancak çocuğa zaman ayırmaya devam ederek onunla konuşarak, onunla ortak faaliyetlere girerek ve ona sorumluluk vererek olur. Çocukla mümkün olduğunca nitelikli zaman geçirilmeye çalışılmalı, daha önce yapmaktan hoşlandığı alışkanlıklarını gerçekleştirmesine olanak verilmelidir. Yeni gelen kardeşle birlikte önceden gerçekleşen oyun parkına gitme, akşam yemeğinden sonra hikaye okuma gibi etkinlikler birdenbire son bulmamalıdır. Bu sayede çocuk statü kaybına uğramadığını fark ederek özgüvenini yitirmeyecektir. Hamilelik döneminde babası ya da başka bir aile üyesi (anneanne, babaanne) büyük çocuğun bakımıyla ilgili yemek yedirme, banyo yaptırma, uyutma gibi işlere başlayabilir. Böylece anne hastanedeyken ya da bebekle meşgulken çocuk kendini ihmal edilmiş hissetmez ve yaşantısının değiştiği fikrine kapılmaz. Bebek için söylenen “Ne kadar yaramaz, sürekli ağlıyor ve beni yoruyor oysa ben seni daha çok seviyorum” gibi bir cümle çocuk tarafından inandırıcı bulunmayıp, tam tersine onu kandırmayı istediğiniz inancı verebilir. Bu yaklaşım, çocuğun anne-babaya olan güvenini zedeleyecektir. Aşırı kaygı içeren tavırlarla çocuğu bebekten uzaklaştırmaya çalışmak, yapılabilecek en büyük hatalardan biri olacaktır. Çocuk kardeşinin canını yaktıysa, görünüşte çok kötü olan bu davranışın gerçekte bebeğe zarar vermek için değil, bir parça düşmanlık içeren bir incelemeden başka bir şey olmadığını bilin. Burada önemli olan aşırı tepki göstermemek, kibarca reaksiyon gösterip sinirlenmeden (yoksa sizi sinirlendirmek için bu davranışı tekrarlayabilir) uyarıda bulunmaktır. Çocuk mesajı alsa da almasa da iki kardeşi yalnız bırakmamak doğru olacaktır. (Beş yaşına gelene kadar çocuklar zarar verip vermediklerini kavrayamazlar.)
    Çocukların arasındaki rekabete çözüm getirmenin ilk adımı, iyi bir dinleyici olmaktır. Ancak bu durumdan oturup dinlemek anlaşılmamalıdır. Etkin dinleme için uygun beden dili kullanılmalıdır. Her şeyin eşit olmasına değil, adil olmasına çalışılmalıdır. Kardeşler arasındaki karşılaştırmalardan kaçınılmalı. Ancak onun da bir zamanlar küçük bir bebek olduğu, aynı bakım ve özenin kendisine de gösterildiği anlatılabilir. Çocuğun küçülmüş giysileri, bebeklik fotoğrafları gösterilerek, o bebekken yaşanan anılardan ve onun sevimli hallerinden bahsedilerek kendini daha iyi hissetmesi sağlanabilir. Bebeğin gelişiyle birlikte 4 -5 yaşlarındaki çocuğu anaokuluna göndermek doğru değildir. Bu durum kardeş kıskançlığını körüklediği gibi çocukta okul sendromunun gelişmesine ve çocuğun içine kapanık ya da saldırgan olmasına yol açabilir. Kardeş kıskançlığı kardeşlerden birinin anneye aşırı duygusal bağımlılığına dönüşmüş ise, bağımlı çocuğun bireyselleşmesi desteklenmelidir. Anne-baba çocukla mümkün olduğu her fırsatta birebir iletişime geçerse, birlikte ortak faaliyetlerde bulunurlarsa, çocuğa kardeşiyle ilgili ve evle ilgili küçük sorumluluklar verilirse çocuk kendini güvende ve hala sevilen, önem verilen bir kişi olarak hissedecektir. Kim başlattı sorusunu sormaktan kaçınılmalıdır. Çünkü olayı kimin başlattığını öğrenmeye çalışmak çocukların birbirini suçlamasına neden olur. Her bir çocuğun kavganın çıkmasında aynı derecede suçlu olmasından yola çıkarak sonuçlarına eşit şekilde katlanmaları sağlanmalıdır. Her çocuk aynı tepkileri vermez. Bu nedenle çocukların kişilik ve isteklerine uygun davranmaya çalışılmalıdır, yaşları yakın, hatta ikiz bile olsalar; her bir çocuğun duygusal özellikleri, kişilik özellikleri, davranış örüntüleri farklıdır.
      Son olarak sınıfınızda kardeş kıskançlığı yaşayan öğrenciniz varsa bunu hafife almayın. Çoğu zaman saçma, anlamsız gelen ya da nasılsa geçer deyip ciddiye alınmayan durumlar çocuğun psikolojisini oldukça olumsuz etkileyebilmektedir. Okul başarısızlığına kadar götürebilecek bu tür davranışlar ciddiye alınmalıdır. Bu noktada yapılması gereken ilk adım yukarıdaki bilgiler ışığında velinize yardımcı olmaktır.
      Bazı durumlarda, kardeşler arasındaki kıskançlık duygusu aile içinde çözülemez ve profesyonel yardım gerekebilir. Uzman yardımı için varsa okul rehber öğretmeninden yardım alabilir yoksa il/ilçenizdeki Rehberlik ve Araştırma Merkezine aileyi yönlendirebilirsiniz.

İnatlaşma - Öğrencim İçin Ne Yapabilirim?


İNATLAŞMA

       İnatlaşma, her yaşta ve her insanda ortaya çıkabilecek bir davranıştır. Çocuklar 2- 4 yaş arasında artık kendi varlığının farkına varır ve bağımsızlıklarını ortaya koymak, kendi istedikleri şeyleri yapmak isterler. Çocuk bir yaşından sonra yani yürüme ve konuşma becerisi kazandıktan sonra inatçı davranışlar göstermeye başlar. Anne babanın dediğinin tersini yapmaktan ve kuralları çiğnemekten zevk alır gibidir. Anne, “Yapma!” dedikçe inadına istenmeyen davranışı tekrarlar. İstenmeyen davranışları tekrarlayan bir çocuğun amacı sizi kızdırmak ve çileden çıkarmak değildir. Artık kendi varlığının farkına varır ve bağımsızlıklarını ortaya koymak, kendi istedikleri şeyleri yapmak isterler. Çocuklar bu inatlaşma sürecinde sık sık düşündükleri bir konu üzerinde fikirlerini değiştirebilirler. Neyi isteyip neyi istemediğini pek anlaşılmaz. Onun bu inatlaşma nöbetlerinde tek bir amacı vardır: Sizin dediğinizin tersini yapmak. Bu şekilde size kendisinin bağımsız bir birey olduğunu, kendi tercihlerini kendisinin yapabildiğini kanıtlayacaktır.
     Uzmanlara göre eğer çocuk, inatlaşma sürecine girdiyse, her şeye karşı çıkar bir tutum sergileyebilir. Bazen neyi istediğini bilmeden, sadece karşısındaki kişiyle zıtlaşmak için bile inatlaşabilir. Aslında bu durum, kendi bireyselliğini, bağımsızlığını kazanmak isteyen bir çocuğun, kendi istediğini yaptırmak istemesinden başka bir şey değildir. Fakat bunun farkında olmayan pek çok anne-baba bu dönemde çocuklarıyla gereksiz yere çatışmaya girer. Kendilerini de çocuklarını da yıpratırlar. Çocukların gelişiminde doğal bir davranış olan inatlaşma, ebeveyn ve çocuk arasında iletişimsizliğin ya da çocukta özgüven problemlerinin başlangıç noktası olabilir.
     İnatlaşma, yalnızca bağımsızlığı kanıtlamak için sergilenmez. Tutarlı olmayan anne-baba tutumlarına maruz kalan ya da olumlu davranışları görmezden gelinmiş, onaylanmamış, olumsuz davranışlarında ise fazla bir tepkiyle karşılaşmış çocuklarda da görülebilir. Anne-baba bugün onay verdiği „evet‟ dediği bir konuda yarın „hayır‟ derse çocuk öfkelenip istediğini yaptırmak için inatlaşabilir. Bu durumda ailenin tavırları çocuğun bu tepkilerinde belirleyicidir. Konulan kurallar net, anlaşılır ve tutarlı bir şekilde uygulanmazsa çocuk istediğini yaptırabilmek için inatlaşır. Bunların önüne geçmek tutarlı, dengeli ve olumlu aile tutumlarıyla mümkündür.
     Çocuklar inatlaştığında onlarla doğru iletişimi kurmak gerekir. Doğru iletişim, çocuğun yaşadığı duygulara saygı duymakla başlar. Davranışları bize çok gereksiz, anlamsız gelebilir ancak yine de onu dinleyip duygularını anlamaya çalışmak gerekir. Kızgınlık ve inatlaşma içinde olan çocuk kendini neyi rahatsız ettiğini bilemeyebilir yalnızca rahatsızlık veren şeye karşı öfkeyle birlikte inatçı tutum sergileyebilir. Duygularını ifade edemedikçe inatçılığı öfkeye dönüşebilir. Bu nedenle sakin bir şekilde çocuğu dinleyip sıkıntısını anlayabilmek için duygularını ifade etmeye yardımcı olup çocuğa empatiyle yaklaşmak yararlı olacaktır.

NELER YAPILABİLİR?

     Sınıfınızda sizinle ya da arkadaşlarıyla inatlaşan öğrenciniz varsa öncelikli olarak davranışlarını gözlemleyin. Hangi tür olaylarda inatçılık yapıyor? Neye karşı geliyor? Bunları saptayın ve nedenlerini araştırın. Bu durumda aileyle görüşmeniz gerekebilir. İnatçılık yaptığı zaman neden böyle davrandığını sorun. Gösterdiği sebep ne kadar saçma ve yersiz olursa olsun, sabırla dinleyin. Kendinizi çocuğun yerine koyun. Şüphelerini, kaygılarını ve korkularını anlamaya çalışın. Hayır diyen çocukla alay etmeyin, ceza ile korkutmayın. Kızmadan, sabırla dinlediğinizi gördüğü zaman duygularını ifade etmeyi ve gerektiğinde kontrol etmeyi öğrenecektir.
      İnatlaştığı zaman çocuğun kişiliğine yönelik yargılayıcı, olumsuz mesajlar vermekten kaçının. (Yaramazsın, çok inatçısın, huysuzsun vb.) Çocuğun davranışlarına yönelik geri bildirimde bulunmaya çalışın. Aile çocuğuna yanlış tutumlarla yaklaşıyor olabilir. Bu durumda aile rehberliğine ihtiyaç duyulabilir. Bu konuda daha profesyonel yardım almak için aileyi varsa okul rehber öğretmenine yoksa il/ilçenizdeki Rehberlik ve Araştırma Merkezine yönlendirebilirsiniz.